İçinde yaşadığım toplum, aydın ve sanatçılarca sık sık şu yönden eleştirilir: balık hafızalı bir toplum!
“Balık Hafızalı toplum” ifadesi deneyimlerden ders almayan toplumlar için kullanılır.
Başına gelen musibetlerden ders çıkarmayan ve yine aynı hataları işleyen toplum, balık hafızalı toplum olarak etiketlenir. Çünkü toplumdan beklenen tam tersidir, hiçbir şeyi unutmamalı ve gereken yerde hafızasını işletip geçmişte edindiği tecrübeye bağ kurarak benzer hataların işlenmesine engel olmasıdır.
Kayıt altına alınma anlamında “Hafıza” (post truth ifadeyle big data) seyyah ve tüccarlar için önemlidir.
Oysa yine seyyah ve tüccarlar için toplum, bir soyutlamadır. Öyle ki, varlığı şimdiye aittir.
Geçmişte Türk toplumunda şunlar vardı, şimdi yok dendiğinde bu bağlam gerektiren bir soyutlamadır. Bağlamsız ifade edildiğinde soyut ve gerçek dışıdır.
Balık hafızalı ifadesi, balıkların hafızasının olmadığına işaret eder. Oysa bu yanlıştır, çünkü balıkların hafızası pek çok memeli kadar güçlü ve pek çoğundan da ileri derecededir.
Öyleyse bu mitin kaynağını başka bir yerde aramak gerekiyor: Kutsal metinlerde…
Örneğin Kuran’da Kehf suresinde Hz. Musa, Hz. Yuşa ve balık ayetlerinde balık ve unutma kelimesi aynı sayıda geçer. Bu ayetlerde yanlarına aldıkları balığı unutanlar iki insandır.
Musa balığı ölü olarak heybesine koyar ve iki denizin birleştiği ana dek yürür, bu yürüyüş yıllar sürer. O ana gelindiğinde canlanır ama balığı unuttukları için canlanan balık Musa’nın heybesinden sıçrayarak denize atlar.
Musa da yoldaşı Yuşa’ya, “Bize bunu ne unutturdu?” diye sorar.
Normalde, ne aradığını bilen ve bunun için işareti ve talimatı bizzat Tanrı’dan alan bir elçi, kuşkusuz balığı yanlarına aldıklarını unutmuş olamaz, çünkü Tanrı ona, ölü balığı al ve iki denizin birleştiği ana dek yürü, balık canlandığında aradığın kişiyi bulacaksın, demiştir (Aradığı kişinin Hızır olduğu söylenir). Demek ki burada “unutma”, Musa’nın elinde olmayan bir etkinin sonucudur: Yeni’nin arayışı…
İki denizin birleştiği yere iki kişi olarak yola çıkarlar: Musa ve öğrencisi Yuşa…
Musa bir toplumun eski yüzünü temsil etmektedir. Yuşa da genç yüzünü… İki deniz, biri Musa diğeri Yuşa’dır… Biri geçmiş, diğeri gelecektir. Biri seyyah, diğeri tüccardır. Biri tecrübe diğeri fantezidir… Biri çok gezendir, diğeri çok okuyan… “Vaadedilmiş Topraklar” da, işte bu geçmiş ve geleceğin buluştuğu an’dır, orada balık unutulur.
Peki, “Balık” nedir?
Risk’tir.
Ticareti ve seyahati terk etmeden de ticaret ve seyahat putları terk edilir. Bu terkin ve terkinin çatışmasını yaşayan insanın bir yanıdır Musa, diğer yanı da Yaşu…
İki denizin buluştuğu yer, an, araf olacaktır, aradaki insan, arif…
Balık budur, Bir yanıyla kara diğer yanıyla deniz… Hızırilyas miti burada devreye girer.
Ölümü gözü aldığın her yolculuk seni kaynağa taşır, denir. Antik Savaşçılar bu yüzden bilgedirler.
Bilinmeze yürümek esastır.
Vogue’den Vague’ye yürüyüş gerek. Modadan muğlak olana…
Voyage…
Risk almak balık olmaktır.
Ölmek ve dirilmeyi beklemektir.
Seyyah için bilinmeze yatırım; tüccar için bilinmeze yolculuktur!
Musa bu riski göğüslüyor. Böylece risk büyüyor. Risk büyüdükçe ne ben kaldım ne de irfanım diyor arif.
Bu bağlamda, Kuran’da bahsi geçen olayı şöyle yorumlayabiliriz: Musa toplumsal hafızasının geçmişten gelen kalıplarını, Yuşa da gelecek ümitlerini temsil etmektedir.
ikisinin bu yolculuğu aslında topyekün bir toplum yolculuğudur. iki denizin birleşme yeri, geçmiş ve geleceğin birleşme anı olan Şimdi’yedir.
Önce balık ölüdür. yolculuk sırasında balık canlanır ve ikisi de yanlarına aldıkları balığı unuturlar, çünkü şimdi’de bir hafıza yoktur, şimdi hafızaya aşkındır, şimdi’den iki deniz çıkar, şimdi olanların bir kısmı geçmişe katılır, bir kısmı geleceğe aktarılır. Bu durumda, balık hafızalı toplumlar dendiğinde şimdide yaşayan toplumu kast etmiş oluruz, geçmiş anı ve gelecek ümitlerini şimdide mündemiç eden toplumlar unutmayı başarabilen toplumlardır.
Vaadedilmiş Topraklar (unutulmuş) unutmayı becerebilen insanların topraklarıdır.
Unutmayı başarabilmekse bir şeyi hiç unutmamakla ilintilidir. Hinduizm’de prusha, vitri ve şiva dizgesinde, bir kişi zanlarla kirlenmiş zihin ekranını mevcut zanlardan daha güçlü başka bir zan ile temizleyebilir.
Musa’nın yılanı, sihirbazların yılanından daha güçlüydü.
Kabe’deki putlardan en güçlüsü El-Lah idi.
Çünkü sadece en büyük zan, tüm diğer zanları gölgede bırakabilir (bir kudsi hadiste Allah şöyle buyurur: “ben kulumun zannına göreyim”).
Unutmayı, içinde taşıyarak aşma (Hegel’de aufhaben) olarak anladığımızda, yeni olana açık olmakla ilintili olduğunu kavrarız.
Eğer yeniye açıksak, unutmayı bir ölçüde başarabildiğimiz anlamına da gelir.
Yeni keşifler geçmiş ve gelecek bağlarıyla üzerimizde psiko sosyal baskı yaratan yükleri unutmakla mümkündür.
Belki de bir şey hariç her şeyi unutmakla…
Kaynağı!
Hakikati!
Dante’nin Yüce Görünüm dediği metafizik modeli!
Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra rivayet edilir ki, Roma valisi İsa’nın yolundan giden Nasranileri idare etsin diye Kral Antipas’ı görevlendirir. Bir süre sonra Kral Antipas, çılgına dönmüş bir halde Roma valisine “bunları yönetemiyorum!” diye yakınır.
Roma Valisi nedenini sorunca Antipas “bunlar balık hafızalı bir halk,” diye yanıtlar.
Balık (incthus, fish) İsa Mesih’in sembolüdür.
Antipas, olup bitenin farkındadır: Her şeyi İsa’ya bağladıkları için onları balık hafızalı halk olarak zikreder.
Temel ile Dursun arasında geçen bir fıkrayı da unutmayalım, buraya ekleyelim: Temel, Dursun’a ne sorarsa Dursun her soruyu “hamsi” diyerek yanıtlar. Sonunda Temel sinirlenir, sen de her soruma hamsi deyip duruyorsun… başka cevap mı bilmiyorsun?”
Dursun’un yanıtı mühimdir: “hiç aklımdan çıkmıyor ki!”
Biz, Türkler de balık hafızalı bir toplumuz, evet. Her şeyi, aklımızdan çıkaramadığımız bir şeye bağlar dururuz. Öyle ki kendimizi bile unuturuz.
Hatta unuttuğumuzu da unuturuz.
Teşekkürler.
Kaan Demirdöven
Leave A Comment