Mabedin Sırrı
Kaan Demirdöven
A7 KİTAP
Roman

mabedin-sirri-kaan-demirdoven

Başlangıçtan Sona İnsanın Kendini Arama Hikayesi 

Yaklaşık 15 bin yaşında…  Öncesi yok… Sonrası bilinmiyor…  Tarihin kara deliği… Adeta bildiğimiz tüm verileri yutuyor.  Kendisinden sonra vuku bulan her şeyi, her gizemli şeyin totemi, maymuncuğu, kilidi Urfa’da bulunan bu gizemli tapınakta saklı: Göbeklitepe’de…

O halde, Mabede Hoş Geldin!

Prof. Klaus Schmidt tarafından Urfa’da bulunan dünyanın ilk tapınağı Göbeklitepe’nin sırlarını konu alan distopik bir şehir hafiyesi macerası sizi unutamayacağınız ve ummadığınız bilgi yüklü bir yolculuğa çıkarıyor. Hazır mısınız diye sormuyoruz, çünkü hiçbir zaman hazır değiliz! Bunu biliyoruz ama…

“Varlığın sırrı dilimizde gizli olabilir.”
Hafi

İstanbul’da bir otel odasında yaşayan ve kendisine ‘epistemik dedektif’ diyen ‘Hafi’ adındaki tuhaf biri, uzun süredir tapınakların sırlarını araştırıyor. O da Sokrates’ten Aristoteteles’e, Plotinos’tan İbn Arabi’ye, Hegel’den via negativa felsefecilerine birçok filozof ve mistik edebiyatçı ve ‘yazıda varlaşma’ konusunda uzman olan  ve kendisine bu mesleği öğreten dostu Galip’in izinden gidiyor. Ancak Galip, bir nedenden ötürü kayıplara karışıyor.

Hafi, ayrıca ilmi simyaya hakim ve sırlarla dolu Marifetname’yi de ezbere biliyor. Vaktiyle tanıştığı bir takım özel insanlardan aldığı ‘nefs terbiyesi’ eğitimi yarım kaldığı için ruhu berzahta sıkışıp kalmış, düşünceleri kördüğüme dönüşmüş… İçinden çıkamadığı bu dertten kurtulmak içinse şeytana bile pabucunu ters giydirecek sıradışı bir plan aklına geliyor: Birini taklit etmek!

Fakat bu kişi kim?

Planını kadim dostu Galip’in kurduğu Konstantinniye Kardeşliği üzerine inşa ediyor. Sagra da Familia’nın İstanbul şubesi niteliğindeki bu tuhaf kardeşlik, dünyanın en tehlikeli cemaatlerinin de ilgi odağı haline geliyor. Çünkü pek çok sırrı deşifre edebilen bir metot geliştirmiş! Bunu bilense sadece bir kişi var…

Peki, bütün bunların Göbeklitepe ile alakası ne? Kim bilir…  Belki de bir tesadüf…

“… ama ben tesadüflere inanırım,” diyor kahramanımız Hafi. Bir gün J. adında birinden tuhaf bir iş teklifi geliyor. Yüklü bir para karşılığında Göbeklitepe tapınağının şifresini çözmesi isteniyor.

Hafi, Göbeklitepe’nin sırrının peşinde, kendisini tuhaf ve gizemli bir dünyanın içinde buluyor. Gulyabani sidiği, Hurufilik, kutsal metin kabalistik yorumları, Mithra öğretisinin arketipleri, Hermetik tarot kartlarının Hegelci yorumu, Anadolu şövalyeliğinin fütüvvet kökleri, Batı felsefesinin simyevi kökeni, numeroloji, paralel evrenler kuramı, kara delik, kuantum fiziği ve metafizik… Daha pek çok şey!

Galip’in neden ortadan kaybolduğunu, Göbeklitepe’nin neden inşa edildikten sonra gömüldüğünü, Lilith’in sırrını ve Aden Bahçesinin meyvesini çözümlüyor.

Hafi, her şey tek bir şeyde toplamayı başarıyor.

Ama nasıl?

Hafi’nin şuuru bir anda bir kuantum bombasına dönüşüyor! Patladığında epistemik bir çöküşe neden olabilecek irrasyonel bir bomba! Fakat Tapınakçılar ve Hermesçiler tarafından kaçırılıyor. Aşık olduğu ve adını bile bilmediği gizemli kadın ‘Lilith’, bir çıkıyor bir ortadan kayboluyor ve kendisine ikizi gibi benzeyen, sürekli peşindeki adamın niyeti de ortaya çıkıyor. Kim bu adam? Kafi. Hafi’nin ikizi, gölgesi, Gulyabanisi…

Galip’ten Gulyabanisini nasıl eğitebileceğini öğrenmişti… İşi kolay mı dersiniz?

Bence zor!

Ben kimim?

Romanın yazarı… Galip’in ikizi…

Her neyse… Kafi’den öğrendiğimiz kadarıyla, Hafi aslında karanlık bir karakter, zeki ve başarılı bir taklitçi… İstanbul’un gizemleri konusunda da uzman…. bir şehir hafiyesi, bir flaneur… ve yok edilmesi gereken bir şuur! Hafi’yi de Kafi’yi de zorlu bir sınav bekliyor: Ölmeden evvel ölmek. Bunu başarabilen, Arifler Meclisi’ne kabul edilecek ve acı çeken ruhu berzahtan kurtulacak. Peki, Göbeklitepe tapınağındaki ‘muamma’ ona bu şansı verecek mi?

Okumadan bilinmez derler lakin bir ustanın da dediği gibi bilinmeden de okunmaz.

Kitabı okurken tasavvuf tarihinin bilinmedik yüzüyle tanışacak, şehrin gotik karanlığında dirimli felsefenin olanağını yaşayacaksınız, aslında siz de Hafi ile birlikte inisiye olacaksınız.

Çünkü mabet, kendini bilen insandır…

Polisiye bir zeka, gizemlerle dolu bir gerilim, gerçekle düş arasında sıkışıp kalmış bir aşk… Bu üçünden hoşlanıyorsanız, Mabedin Sırrı’na hoş geldiniz!

İyi seyirler…

***

Arka kapak

“Olmak için ölmek, ölmek içinse kaybolmak gerekiyordu.” Hafi

Göbeklitepe ile ilgili tüm bildiklerinizi unutun! Gerçekler henüz söylenmedi!

Profesör oraya ‘Kainatın Göbeği’ adını vermişti. Tarihin bu ‘kara gediği’ henüz kimsenin bilmediği bir gizem daha taşıyordu içinde: Kuantum Bombasını!

Ve bu bomba patladığında algılanan dünyanın çöküşü gerçekleşecekti. Ama önce mabedin, bir şuurda yeniden inşası gerekiyordu.

Peki, neresiydi burası? İnsanın ilk yaratıldığı ilk bahçe olabilir miydi? Ya da insanın dünyaya düştüğü ilk yer? Kim bilebilir? Harran Ovası’nın kuzeyinde kalan bu tılsımlı tepede dile gelmeyi bekleyen muammayı sıra dışı bir dedektif çözebilirdi. Mana dedektifi Hafi, kadim bir topluluğun bugün izlerini taşıyan bir geleneğin ocağında yetişmişti. Fakat ilahi bir hata sonucu berzah aleminde kaybolmuş ve yolunu tekrar bulmak için tuhaf bir plan yapmıştı.

Bu romanda Hafi ile birlikte, kaybolduğu ummandan çıkacak, güzelliğine aşık olduğu ama ismini asla öğrenemediği gizemli kadının izini sürecek ve yıllardır peşinde olduğu tuhaf bir adamın da iç dünyası ile taşınacaksınız. Bir yandan da Göbeklitepe’nin gizemini araştırırken, bilginin ışığında onunla birlikte inisiye olacak, Arifler Meclisi ile tanışacaksınız.

Tarihin taşlaşmış belleğinde tuhaf bir vak’a sizi bekliyor.

Göbeklitepe’deki dünyanın ilk mabedine iniyoruz!