Bugün 4 Şubat 2020… Zahiren gideli 3 yıl oldu, batınen bizimle..

Sevgili dostumuz Ercan Kalit’in aramızdan ayrılışının 3. yıl dönümü… Lakin Türk düşünce tarihine ilişkin aydın düşünceleri ve iş dünyasına kattığı yeni fikirleriyle hep bizimle…
Seni unutmadık aziz dostum…


 

 

 

 

 

 

 


Tarih Felsefesinde Yöntem ve Özgürlük Sorunu

Tarih sözcüğünün ilk çağrışımı “geçmiş”tir. Geçmiş ise insan belleğinin biriktirmelerinin bir armağanıdır. Tıpkı bireysel insanın yaşanmışlıklarının “bellenmesi” ile oluşan geçmişi gibi, toplumların da yazılı ve yazılı olmayan “bellekleri” ile oluşan bir “geçmişi” vardır. Devletlerin, ulusların, kültürlerin tarihinden söz edebileceğimiz gibi, giderek düşüncenin, sanatın, dinin, bilimin, vb. tarihinden de söz edebiliriz.

Peki bir şeyin “tarihi” denince söylenmek istenen nedir? Her şeyden önce, tarihi araştırılanın “zaman” içindeki seyrini anlatır. Gelişim sözcüğünü, belirli bir ereğe doğru ilerleyiş anlamında kullanmasak da, tarihi araştırılanın gelişimi doğalında bir zamansallık içerdiğinden, her şeyin bir tarihi olduğunu söyleyebiliriz. Bu düşüncenin ilk çağrışımı, geçmişe dönük bir bakışın, “olmuş bitmiş ve şu anla bağı kesilmiş” olana yönelik bir bakış olmadığıdır. Bundan öte, şu anda da akmakta olan bir “oluş” ırmağının kaynağından başlayarak bugüne dek izlendiği yollara yönelik bir bakış olduğudur.

İnsanın üreten, ürettiklerini saklayan ve sonraki kuşaklara aktaran bir varlık olmasındandır ki, tarihsel bakışın imgesi olarak, birbirleriyle ilişkisiz “su birikintileri” yerine, akıp duran bir “oluş” ırmağını kullanmayı yeğledim.

İnsanı geçmiş üzerine düşündüren nedir ki? Kimilerine göre bugünü ve de geleceği anlamak ancak geçmişi anlamakla olanaklıdır. Kimisine göre de bu, “Nereden geldik nereye gidiyoruz” sorgulamasının zorunlu bir yönelimidir. Yanıtı nereden hareketle verirsek verelim, insanın kendi geçmişine ve insanlığın geçmişine ilgisi mitlere kadar geri götürebilir – her ne kadar birçok mitte “tarih” ortadan kaldırılıyor olsa da.

Bir şeyin tarihini araştırmak, eğer gelişim ve devinim kıpılarının birbirleriyle ilişkilerini kurmak olarak anlaşılıyorsa, söz konusu olan o şeyin “sürecini” araştırmaktır. Duygusal ve giderek düşünsel ilişkileri kurulmamış bir bakış ise, anlamlandırmadan uzak olarak geçmişin karanlığında kalmış bir “su birikintisini” gösterme çabası olacaktır.

devamı ve diğer yazıları için tıklayınız. > http://www.dusunuyorumdergisi.com/author/ercankalit/


İnsan Odaklı Şirket Olmak

Bir önceki “Müşteri Odaklı Şirket Olmak” yazımızda bu sürecin; karşılıklı ilişkiyi ve etkileşimi gerektiren bir el ele verme süreci olduğundan, en temelde ise “müşteri odaklı” olmaktan önce “insan odaklı”bir şirket olmayı gerektiğini vurgulamıştık.

“İnsan odaklı” şirket olmak “müşteri odaklı” olmayı da içerir ancak bunu da kapsayarak aşan ve şirketin çalışanlarını da içine alan daha geniş bir yaklaşımdır. “İnsan odaklı” olmak, müşteriler, çalışanlar, ilişkide olunan bayi ve tedarikçiler, giderek henüz müşterimiz olmayan potansiyel müşterilerimizi de kapsayacak şekilde “insan”ı varoluş amacının merkezine koymaktır.

Müşteri odaklı bir işletme olmak için öncelikle tüm çalışanlarımızın müşteri odaklı olmasını sağlamamız gerekir.

devamı ve diğer yazıları için tıklayınız. > http://www.adspartners.com/ercan-kalit/