amak-i-hayal-2

Kaan Demirdöven

Roman, Avrupa menşeli bir yazım biçimi, Doğu menşeli bir yazım biçimi olan “menkıbeden” farklı olarak kökeni Grek tininde bulan Gerçek – Gereklilik ilişkisine dayanan bir yazım biçimidir. Yine aynı şekilde, paragraf, sayfa, satır, punto, font, imla bütün bunlar bir Romanın biçimsel düzenine ve onun matbaa, kütüphane vs. endüstriyel dünyasına aittir. Romanın içeriği de bu anlamda aynı dünyanın neşe bulduğu Kozmosa hizmet eder.

Post Modern yazarlar romanın bu askeri standartlarla eş sayılabilecek gerek anlatım gerek sergileniş biçimini bir ölçüde kırmaya çalışırlar. Yeni bir düzen ararlar, ya da düzensizlikte bir anlatı sanatı icra ederler.

Buna karşın Doğuda gelişen yazım sanatını Batıda Düzen Doğuda da Kaos şeklinde yorumlamak büyük hata olur. bu tam anlamıyla Oryantalizm olur. Doğuda da kaos ve kozmos ayrımı ve çatışması vardır evet, ve fakat Doğu tini bu çatışmayı, yok etme, ortadan kaldırma ve aşma şeklinde değil, delip geçme, içine girme ve bir olma kavramlarıyla dile getirmiştir. Bir metnin alt alta belirli bir imla eşliğinde okura bitmiş bir eser olarak yazılıp (grekçe, latince, kiril, kelt ve saksonca) bırakılmasına karşın karşın Doğuda parça parça, nüzul (üstüne bindirme) ve yaşamsal nesnelere yazılarak eksik ve tamamlanmamış imla boşluklarıyla bırakılan eser fikri ön plana çıkmıştır (çivi, hiyeroglif, kıptı, keldani, arami, ibrani, arabi ve sanskrit)…

Bir yandan da epos ve epope ile koşutluk sergileyen menkıbecilik Doğuda kendisini geliştirse de bugünün dünya pazarında metalaşamamış ve ekol olamamıştır.

Anadolu kasideleri, menakibnameler bir nebze konuyu geliştirmeye çalışan yazarlara / kalemlere işaret etse de zaman içinde Batı tipi yazarlık ve romancılık hakim olmuş ve Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi Efendi gibi geleneği içselleştirmiş ve Doğuya özgü anagram yazımını iyi bilen biri bile romancılığın Batı standartlarını kullanarak Amak-ı Hayal’i kaleme almıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar, Batı biçimini benimsemiş, Necip Fazıl bu biçimden tiksinse de ondan bağlarını koparamamıştır. Orhan Pamuk, teslim olmayı seçerek, hiç olmazsa öyle bir teslim olayım ki bu teslim oluşum dünyada biricik olsun ve ödül alsın, demiş ve bunu başarmıştır.

Peki, bugün biz, yazıya, edebiyata gönül vermiş insanlar; Doğu veya Batı tipi bir yazım sanatı ortaya koymaya çalışmaktansa Anadolu’ya özgü bir anlatı ve yazım sanatı geliştirebilir miyiz?